Kitap İncelemesi: Stefan Zweig - Mecburiyet

Hepimizin hayatında yapmaya mecbur kaldığı ya da yapmak zorunda hissettiği birtakım olaylar vardır, biliyorum. Peki hiç düşündünüz mü, mecbur kaldığımız şeyleri aslında biz yaratıyorsak? Ben düşündüm, bu kitabı okuduktan sonra sorgulayacak çok şey olduğunu fark ettim. O zaman sizlere de anlatayım: 

''Savaş karşıtı görüşleriyle tanınan Zweig I. Dünya Savaşı boyunca bu görüşlerini yaymayı kendine misyon edinmişti. Avrupalı ve “dünya vatandaşı” kimliğine büyük değer veren yazar, yapıtlarında savaşın yıkıma uğrattığı “eski dünya”nın değerlerinin kayboluşunu büyük ölçüde dert edinmiştir. Mecburiyet ’in ana karakteri ressam Ferdinand da savaş sırasında askere alınmamak için İsviçre’ye kaçmıştır. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Görev duygusu, savaş karşıtı düşünceleri ve karısına duyduğu sevgi arasında sıkışıp kalmıştır. Ferdinand her ne kadar “insanlığın ötesinde bir vatanı” olmasa da, “yirmi milyon insanı boğan o zinciri” kıramayacağını düşünür…'' 





Kitabın özeti ile başlamak istedim. Sayfa sayısı da 50. Çok ince bir kitap anlayacağınız. Başlamadan önce hiçbir tahminim yoktu, zaten kitap kapağı da bir tahminde bulunacağım bir kapak değildi. Haksızlık olurdu! 

Konuya geçelim: 

Mecburiyet, bir ressamın, savaş konusunda bir tercih yapma durumunda kalmasını, karısı ve kendi iç dünyasıyla yaşadığı gel-gitleri, huzursuzluğu, çatışmalarını anlatan bir kitap. Bir ressam ve eşinin, ülkelerindeki savaştan kaçarak İsviçre'ye sığınmasını konu ediniyor. 

Ressamlık yapan Ferdinand, mutlu mesut yaşarken bir mektup alır. Güncel bir muayene için askerliğe çağrıldığı yazan bu mektup hem onu hem karısını sarsar. İşte kitabımızın ana düşüncesi de burada başlıyor: Eşini, işini, mutlu hayatını bırakmak istemeyen ancak zayıf iradesi ve takıntılarla dolu psikolojisi yüzünden kendini korktuğu ve çekindiği askerliğe, savaşa gitmek zorunda hisseden, kendi iç dünyasıyla sürekli çatışma içinde olan, hem kendini hem de karısını haklı bulan ancak buna bir çözüm getiremeyip sürekli içindeki başka sesi dinleyen bir adamın yaşadıkları. 

Her şey çok güzel bir şekilde anlatılmış ancak vatan, millet sevgisi dediğimiz vatandaşlık görevi biraz arkaplanda tutularak eleştirilmiş. Elbette can almak ve savaş çok kötü bir şey, kolay değil. Yine de Ferninand, içinden geçenleri ve yaşadıklarını, mecburiyetini çok güzel dile getirmiş. Bir hakikatin farkına varan karakter var; bir suçla kendine gelen, kendini öğrenen, korkularıyla veya kendi gerçekleriyle yüzleşen insanlar var; yaşamayı, hayatın kendisini seven ve bu sevgiyle aydınlanan insanlar var. 
Bu kadar detaylı konuyu 50 sayfanın içine nasıl sığdırmış Zweig, hayret ediyorum. Çıtır çerez diye tanımlandırdığım kitaplar vardır, genelde ince ve hemen bitirdiğim kitaplardır. Mecburiyet de o kitaplardan ama bunu çıtır çerezlik kitap diye adlandıramam. Zaten savaş karşıtı görüşleriyle tanınan bir insan. Zweig'in okuduğum kitaplarında genelde insanın güçsüzlüğü, zaafları, zayıflıkları, yaşadığı acıların onu yıpatmasını anlatan ve buna rağmen içten içe yaşam sevgisi ile dolu karakterleri var. Zweig'ın karakterleri debelendikleri, kendilerine sıkıntı ve hatta acı veren şeyler ne olursa olsun dayanmanın ve varlıklarını sürdürmenin bir yolunu buluyorlar; çektikleri acı bir şekilde kendilerini tanımanın, kendilerini keşfetmenin bir yolu oluyor onlar için, böylece acı boşa gitmemiş oluyor. Bu anlattığım şey Mecburiyet'te de var tabii ancak yazar başka bir ruh hâli içerisinde. Başka bir kitapta anlattığı karakteri bize bu hikâyede de bir kez daha anlatıyor. Gerçekçi ve net karakterler sunarak onları anlamamızı sağlıyor; davranışlarının nedenleri üzerine düşündürüp ruh hâllerine yakınlık duymamızı istiyor; bizi anlatım gücünün yeterliliğine ve üslûbunun güzelliğine bir kez daha ikna ediyor, kaleminin hayet edici tadını almaya davet ediyor. Tabii bize de bu daveti kabul etmek ve severek, ders çıkararak okumak düşüyor. 

Kısacası; tarih kitaplarını okumayı seven insanların hemen ama sindirerek okuyacağı, sevmeyenlerin ise başlarda sıkacağı ama devam ederse elinden bırakamayacağı kitap, Mecburiyet. Mutlaka okumalı ve kendi diğer yanını bulmalı herkes. 


Sizlere birkaç alıntı bırakıyorum. Bir sonraki kitap incelemesinde görüşmek üzere! 

 "Sen onlar için bir rakamdan, bir sayıdan ibaretsin. Bir alet, anlamsızca ve vicdansızca ölüme gönderilen bir askersin yalnızca. Oysa benim için kanlı canlı bir insansın, bu nedenle onlara katılmana izin vermeyeceğim."

"İtaat ettiğiniz müddetçe, sizler sadece bir kölesiniz ve bunu da hak ediyorsunuz demektir." 

"İçinde bir şeyler hayır diyorsa, sen de hayır demelisiin." 

''Yapman gereken tek şey, karşı koyman. İstediğin şey için ne olursa olsun mücadele etmen.'' 
''Siz erkekler, hepiniz ideolojileriniz yüzünden çürümüşsünüz, sizler politika ve etik diyorsunuz, oysa biz kadınlar neyin ne olduğunu hissediyoruz. Vatanın ne demek olduğunu ben de biliyorum, fakat bugün ne anlama geldiğini de biliyorum: Cinayet ve esaret!'' 

Turuncu Kız. 

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kitap İncelemesi: Franz Kafka - Dönüşüm (İngilizce - Türkçe)

Kitap İncelemesi: Serenad - Zülfü Livaneli