KİTAP, KALEM VE ANILAR








Paylaşacağım o kadar çok şey varken ben yine kendi bildiğimi yapıyorum ve kitabımı kalemimi elime alıyorum. Cümleleri özenle seçip, çiziyorum altlarını. Sonra duraksıyorum; teşekkür ediyorum yazara. Beni etkisi altına alıp; geçmişimdeki bir anıyı anımsattığı, çok sevdiğim birini aklıma getirdiği ve bana kendimden bir iz bıraktığı için. Yalan söylemeyeceğim; kitapları çizmeyi her ne kadar sevmesem de, altı çizilecek çok cümle var. Bu yüzden çizdiğin satır, kendini, bir duyguyu, bir düşünceyi yansıtıyorsa, tamamdır. Ya da öyle demeyelim; sen ve ruh eşin için yazılmış çünkü aklına gelen kişi okuduğun her kitapta aynıysa, değerini yitirmeyecek kadar güçlü ve demir kadar sağlam olan kalbine armağandır. Ne diyordu Barış Bıçakçı, "Halbuki sızıntı hep vardır, ip gibi, yaşadıklarımızdan, okuduğumuz kitaplardan, seyrettiğimiz filmlerden zihnimize akan bir şeyler hep vardır."
Var olan şeyler insanı, zihninde yeniden canlandırmaya itiyorsa şayet, kitaplar ile mutluyuz demektir. Bu yüzden kitaplar nice hâl ve hatrını sormaya değer insanları kapsar. Bunun adı alışkanlık değildir; bunun adı sevgidir. Kitap okumayı alışkanlık olarak gören insanlar, kendilerini her zaman üstten bakılmaya müsait görürler. İşte, asıl mesele de burada başlar. Bilmedikleri, okumadıkları bir kitap hakkında yorum yapanlar da, o kitabı eline alıp okumamış, gösterge olsun diye yanıltmaca yapanlar da üstten bakılırlar. 
Dedim ya; kitap okumak alışkanlık değil, sevgidir. Sevgi ile yapılan her iş, bizi bu denli güzel hatıralara, değeri sayılmayacak dostluklara götürür. Nefes alacağınız çok balkon vardır, ama Yekta kopan'ın da dediği gibi, "Kitaplardan başka nefes alacağım balkon kalmadı gerçeklikler şehrinde."
Eğer siz iyi bir okur ya da iyi bir kitapseverseniz, hangi kitabın kaçıncı satırında kendinizi bulacağınızı iyi bilirsiniz. Çünkü okumayı öğrendiğiniz zaman, sonsuza kadar özgür olacaksınız.






Bu blogdaki popüler yayınlar

Kitap İncelemesi: Franz Kafka - Dönüşüm (İngilizce - Türkçe)

Kitap İncelemesi: Stefan Zweig - Mecburiyet

Bir Şehrin Hikayesi: Endülüs